Sevgili okuyucularım, Bu gün sizlere ilimizi ve yakın çevresinde çok geniş alanları tehdit eden bir tehlikeden bahsetmek istiyorum. Amerikan beyaz kelebeği. Öncelikle bu konuda sizlere bazı bilgiler aktarmak..
Sevgili okuyucularım,
Bu gün sizlere ilimizi ve yakın çevresinde çok geniş alanları tehdit eden bir tehlikeden bahsetmek istiyorum.
Amerikan beyaz kelebeği.
Öncelikle bu konuda sizlere bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Ardından her zaman olduğu gibi yetkililere bazı sorularım ve önerilerim olacak.
Amerikan beyaz kelebeği zararlı bir süne. 628 farklı bitki türünde zararlı olduğu biliniyor.
Özellikle dut, fındık, armut, elma, erik, kiraz bitkilerinde çok etkili.
Onu iki yaşamı olan canlı olarak tanıyoruz. Önce kelebek olarak yaşıyor, ardından tırtıl. (Siz bunun tersini de düşünebilirsiniz.)
Bütün kış aylarını pupa dönemi, deyim yerindeyse zırhlı bir yapı içerisinde geçiriyor.
Ardından, kelebek oluyor.( ilk yaşamı mayıs ayının ilk veya üçüncü haftasında görülüyor.)
Sonra yaprakların altına veya başka alanlara yumurta bırakıyor.(bu haziran ayının başlarında oluyor.)
Ardından genç larva dönemi başlıyor. ( haziranın ikinci yarısı oluyor. Bu dönemde ördükleri ağların içerisinde topluca yaşıyorlar.)
Sonra tırtıl dönemi başlıyor. Bu dönemde onları her yerde görüyoruz, asıl zararı da bu dönemde veriyorlar adeta önlerine ne çıkarsa yiyorlar.
Bizim gördüğümüz önce ortaya çıkan çirkin bir görüntü, dallar bir çeşit tül benzeri keselerle kaplanıyor, ardından yemyeşil ağaçlar bir anda yapraksız kalıveriyorlar.
Bunun dışında amerikan kelebeği ile ilgili bildiğimiz, % 70-80 nem ve 22-25 derece sıcaklıkta daha iyi geliştikleri.
Ayrıca ilimiz özelinde bildigimiz bir bilgi daha var. Yukarıda sayılan iklim ve sıcaklık şartları çok fazla oluştuğu için bir yılda iki kez döl veriyor.
Bunları biliyoruz.
Bildiğimiz başka bir şey de bu zararlı ile birçok mücadele yöntemi olduğu.
Kültürel mücadele, mekanik mücadele, fiziksel mücade, biyolojik mücadele ve kimyasal mücadele.
Bunların hepsine birden entegre mücadele deniliyor.
Ve bu mücadelenin belli kuralları var. Yapılacak işlerde öncelik sıralaması,
Ekolojik denge şartlarının korunması, diğer faydalı böceklere zarar vermeme gibi.
Yani bütün bunlardan anlıyoruz ki konu, bir kişinin veya sadece çiftçilerin halledebileceği bir konu değil.
Değerli okuyucularım,
Bütün bu yazdıklarımdan sonra, konunun ehemmiyetine biraz daha dikkatlerinizi çekebilmek için stratejik öneme haiz ürünümüz olan fındıktan biraz bahsetmek istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi dünyadaki en büyük fındık üreticisi ülke Türkiye. Oluşan rekoltenin yarısı ilimizin de içinde bulunduğu batı Karadeniz bölgesinde oluşuyor.
Yukarıda anlattığım zararlı süne bu bölgede bir çok bitkiyi tehdit ediyor, ancak asıl tehdit ettiği ürün fındık. Çünkü fındık ekonomik değeri olan bir ürün.
Armut, elma, dut, üzüm yemesek de olur.
Ancak fındık başka.
Fındık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rakipsiz tek başına dünya piyasasında hakim olduğu bir ürün.
Fındık batı Karadeniz bölgesinde binlerce çiftçinin tek geçim kaynağı.
Her ne kadar fiyat politikasında etkili olamasak da,
Borsasını Almanya’nın Hamburg şehrine kaptırmış olsak da,
Üreticiyi yabancı kaynaklı büyük kartel firmaların kucağına bıraksak da,
Fındık bizim namusumuz…
Olmazsa olmazımız.
Bu stratejik ürün üzerindeki hakimiyetimizi yok edebilmek için yıllarca uğraştılar.
Gürcistan, İtalya, İspanya ve Amerika’da alternatif ekim alanları oluşturma gayreti içinde oldular.
Fındık yerine kullanılabilecek çeşitli ürünler aradılar.(soya veya soya sosu gibi.)
Ülkemizde ekim alanlarının sınırlandırılması için çeşitli dönemlerde hükümetlere baskı uyguladılar.
Üreticilerimize alternatif ürünler önerdiler. (Kivi gibi).
Fındık üzerinden yıllardır uygulanan sübvansiyonu kaldırttılar.
Ancak başaramadılar.
Ne yaparlarsa yapsınlar bu ve benzeri durumlara alışık üreticimiz vazgeçmedi fındıktan.
Şimdi yüksek müsaadelerinizle sormak istiyorum.
Kime?
İlimizin çiçeği burnunda valisine.
Sayın valim,
Amerikan Beyaz Kelebeği ile ilgili neler yapıyorsunuz?
Bunun biyolojik bir ajan olma ihtimalini değerlendiriyor musunuz?
Ve müsaade ederseniz size bir teklif sunmak istiyorum.
Yarın konunun bütün ilgililerini (tarım İl müdürünü, ilçe müdürlerini, ziraat mühendislerini, ziraat teknisyenlerini,) bir sınavdan geçirin. Bakalım konuyla ilgili neler biliyorlar, neler yapmışlar, geleceğe yönelik planları nelerdir.
Eminim büyük çoğunluğu sizin sınavınızdan geçemeyecek.
Hatta bu sınava ziraat odalarını, üniversitenin ziraat fakültesini de katabilirsiniz.
Ben üşenmedim bir çok çiftçi ile görüştüm. Hiç biri tehlikenin farkında değil.
Ziraat odaları ile görüştüm hakeza öyle,
Ziraat mühendisleri, ziraat teknisyenleri konu kendi konuları değilmiş gibi davranıyor.
Üniversite ise belediyeyle beş yıl önce yaptığı seminerin üzerine bir gram çalışma koymamış.
Buraya kadar fındığı ve çiftçiyi bekleyen risklerden bahsettim.
Birazda sizleri yani yetkilileri bekleyen tehlikelerden bahsedeyim.
Şayet,
Valilik başta olmak üzere, kamu-sivil ne kadar ilgili yetkili kurum-kuruluş varsa hep birlikte topyekün bir çalışma başlatmazsanız, (aynen covit-19 da olduğu gibi)ortaya çıkan olumsuz sonuçlara hem fiziksel hem de psikolojik olarak katlanmak zorunda kalırsınız.
Bunun en ucuz şekli çiftçinin zararının karşılanması olur ki, bu durumlarda zararın karşılanması devletin doğal refleksidir.
Pahalı olanı ise, tek başımıza dünyanın % 75 ihtiyacını karşıladığımız, adeta göz bebeğimiz fındık bitkisinin ciddi boyutlarda zarar görmesi olur ki, bunun altından kalkamazsınız, hiçbirimiz kalkamayız.
Tavsiyem nedir?
Köylüsüyle, çiftçisiyle, tüccarıyla, sanayicisiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, devlet kurumlarıyla, hep birlikte,
Bütün gücümüzle bir mücadele başlatmak.
Kolay mı,
Değil!
Ancak;
Siz başarırsınız. Siz devletsiniz.
Ve devlet her zaman on sekiz yaşındadır.
Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)