Merhaba Sevgili Günlük, Geçen hafta İstanbul keşmekeşinden çıkıp Düzce ye geldim. İnsanın memleketi olunca ayrı seviyor tabii. Kuzey Marmara Otoyolu çok iyi olmuş. 2 saatte geliyorsun Düzce’ye. Ama 39+2,90+ …….
Merhaba Sevgili Günlük,
Geçen hafta İstanbul keşmekeşinden çıkıp Düzce ye geldim. İnsanın memleketi olunca ayrı seviyor tabii. Kuzey Marmara Otoyolu çok iyi olmuş. 2 saatte geliyorsun Düzce’ye. Ama 39+2,90+ ….. (Nokta nokta yazdım çünkü Düzce gişeleri bozuk olduğu için, ne kadar ödüyoruz bilmiyorum, yazmıyor ekranda) ödemek, nasıl diyeyim, üzüyor biraz.
Dedim ki, Düzce’yi en iyi sokaklarını gezerken anlarsın. Önce mezarlığa uğradım. İnsan duygusallaşıyor gittiğinde oraya, o kısımlara başka bir hikayede ayrıca gireceğim. Neyse… Daha bir ay öncesinde survivor parkurunu aratmayan engellerin olduğu mezarlık girişi, şimdi asfaltlanmıştı. Zaten neydi o bant çekilmiş, onu kaldırıyorsun, kalaslar karşına çıkıyor. Aşağısı derin çukur. Bunu söyleyince aklıma Acun un anonsu geldi bir anda. “ Tolga çukura düşerse, Turabi kazanıyor”…
Oradan içeri giriyorsun, çeşmenin yanında çöp. Çok şükür ki, bayram öncesi değildi gittiğim dönem. Bayram öncesi maşallah, eski Ümraniye çöplüğünü aratmayan çöp yığınları oluyor tam o kapı girişindeki çeşmenin yanında. Birde o çeşmenin yanında bir dolap yapılmış. Gönüllü kişiler Yasin -i Şeriflerini oraya bıraksın, isteyen oradan alsın okusun diye. Ama işte Corona sağ olsun, onu da artık insanlar alamıyorlar artık.
Sevgili günlük, Düzce Mezarlığındaki çimler senede 2 max. 3 kere kesiliyor. Yağmurun çok yağdığı dönemlerde, bir amazon ormanı edası ile mezarların oraya girebiliyorsun. İşte hizmet budur. Sen Amazonlara gitmiyorsun, belediyemiz sana getiriyor.
Sonraki durağım, çarşı oldu. Peki gidebildim mi? Allah için gittim. Ama giderken neler yaşadım, anlatayım sana günlük. Sevgili Günlük, Ticaret lisesinin oraya ışık yapmışlar biliyor musun? Çok güzel düşünmüşler birde. Ama iki ışığın olduğu, yerde yaya ışıklarını ikiye bölmeyi düşünememişler. Ticaret lisesinin oradan durağa gitmek için, düğmeye basan yaya, gayet yaya yaya karşıya hiç durmadan geçiyor. Ama trafikte bekleyen araçlar, bu yaya yaya geçmeyi daha çok bekliyor. Keşke ortaya da bir düğme koysalarmış. İnşallah koyarlar, Süphaneke amin.
Çarşıya indim. Anaaaa bir baktım Gaziantep caddesi girişlerin başına polis bariyeri koymuşlar. Dedim içimden, her halde birileri bir şeyleri protesto ediyor, üzerimizi arayıp bizi alacaklar. Yok iki tane Özel güvenlik montlu abla (polis değil,özel güvenlik)kenarda duruyordu. Yanlarından geçerek, içimdeki isyankar ruhla attım kendimi caddeye. Ama tahmin ettiğim tablo yoktu. Baloncu vardı, ben vardım, bir de diğerleri. Baloncudaki Pepeyi protesto ettim ve yoluma devam ettim.
İstanbul caddesine geldim. Orası daha hareketliydi. Karşıdan gelmekte olan iki motorlu kuryenin etkisi ile bir anda adrenalin seviyem arttı. Ben sağa kaçtım, onlar sağa gitti, ben sola kaçtım, onlarda sola gitti. Önceki belediye başkanın yaptırdığı bazalt asfalt sayesinde, arkamdan gelen diğer motosikleti de duyma sen. Kaldım mı iyice arada. Sonra dedim ki sakin ol Tolga, burası Muz cumhuriyeti değil, elimi kaldırdım ve dedim ki.. Eyyyy cehape.. yok yok bu hikaye de farklıydı.
Neyse trafiğe kapalı alanda, her yaya gibi, bende saygı çerçevesinde orada olmaması gereken motorsikletli kuryelere yol verdikten sonra yürümeye devam ettim. Sonra bir bisiklete yol verdim, sonra arabaya, Sonra çöp arabasına da yol verdim. Sonuçta yol onlarındı, ne yapacaktım başka. Uçağı beklemeye başlamıştım ki, yolun sonuna geldim.
Düzce çok gri olmuş be günlük. İnsanların kasveti mi çökmüş şehrin üzerine, yoksa bu gökyüzüne vuran mermerlerin grisi mi, yoksa budanıyor bahanesi ile kesilen ağaçların yokluğumu bilemedim. Ama inşallah bu günleri de atlatıp, bahar gelecek Düzceme.. Sana yazmaya devam edeceğim günlük. Sonraki buluşmamıza kadar, hoşça kal…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)